Lanet Olsun! Neden şimdi olmak zorundaydı ki?
Sokak soğuk ve karanlıktı. Adımlarımın sesi beni yaşadığıma ikna eden tek şeydi. Hiç ses yok. Sonsuz sessizlik elbette onunla beraber sonsuz yanlızlık...
Yağmur saçlarımı ıslatırken iç çektim, bunu hakettiğimi sanmıyorum. Ailemin beni böyle kabul edeceğine de hiç mi hiç inanmıyorum.
İşaretlendim!
Hayır babamın o sinir bozucu konuşmasını dinlemek istemiyorum ve hayır annemin ne kadar üzüleceğini de düşünmeyeceğim. Kaçabilirim. Onlar fark etmeyecektir.
Eve yaklaştıkça kulaklarımda iz sürücünün sesinin yankıları kuvetlenmişti. Aklımı kaçırıyorum!
Islak kaldırımlara şöyle bir bakış attım. Çamur, toz, toprak, yağmur... Soğuk taşlar. Bana babamın kalbini hatırlatıyor...
Kaldırıma oturdum. Başımı göğe çevirdim ve gözlerimden akan yaşları umursamadan bağırmaya başladım. "Lanet olsun ya!"
Olamaz, yine mi? Yine öksürük krizi, yine öleceğim düşüncesi... Gitmeliyim. Burada ölmektense, Gece Evi'ne gitmeliyim. Ayağa kalktım. Midemdeki kasıntıyı umursamadan hızlı adımlarla evime doğru ilerlemeye başladım. Evet, cidden aklımı kaçırıyorum!
Annem kapıyı açtığında gözleri ağlamaktan kıpkırmızı olmuştu. Evet tabi, belki duydusal bir film falan izliyordur?
"Aman Tanrım! Aurora sırılsıklam olmuşsun. Hastalanacaksın...." Yine bir öksürük krizi. "Yada hastalandın mı desem." Bana sıkıca sarıldı. "Ne düşünüyordun ki." diye mırıldandığını duydum. Gözüm hafifçe girişteki aynaya kaydı. Islak saçlarım, mavi hilali saklıyordu. Bende neden bağırmadı diye düşünüyordum...
"Anne." Benden ayrılmasını bekledim. Elim yavaşça anlıma gidiyor. Şimdi şaçlarımı hilalin önünden çekmiş anneme bakıyordum.
Gözleri fal taşı gibi açılıyor. "Matt!" Çığlığımsı bir feryat. Babam koşarak yanımıza geldiğinde gerçek onu kısa bir süreliğine sarsıyor.
"İşaretlendim."