Gece evine tatil döneminde gelmem benim için çok büyük artılar kazandırdı. Çaylakları, tatilde olmayan profesörleri tanımak için çok iyi bir zamandı. Daha önceden de alışık olduğum için gece ile gündüzün yer değiştirmesi bana ters gelmiyordu. İnsanken de alışıktım bu duruma. Gündüz uyuyup gece hayata katılmaya… Belki de bu yüzden işaretlenmişimdir !
Her gün doğu duvarına giderdim. Orada beni çeken bir şeylerin olduğunu hissediyordum her seferinde.
Havanın büyüleyici gücü beni her zaman etkilerdi. Ama Gece Evinde durum daha da farklıydı. Çünkü havayı burada daha çok hissediyordunuz. Bu durum çok hoşuma gidiyordu.
Bu kadar iyi düşüncenin arasında tabi ki kötüleri de vardı. Onlar ise tamamen geçmişimin verdiği huzursuzluktu. Bunları aklımdan atmak için yaptıklarım sadece kişilerin arasında daha çok bulunmaktı. Biraz olsun düşüncelerden uzaklaşıyordum…
Fakat o kadar da iyi değilim bu bahsettiklerimde. Çünkü bulunduğum ortamda beni cezbeden ve bir hayli kasılmamı sağlayan bir isim vardı… Damien… Onun homo olmasına çok ama çok üzülüyordum. O bilge duruşu, sözcükleri seçişi, muhteşem ve sıcacık gülümsemesi… Onunla konuşurken dünyadan siliniyorum gibi hissediyordum. Fakat onun bir profesör olması her şeyi değiştiriyordu. İmkansıza oynamak bu olsa gerek…
Bir gün onunla Doğu duvarına giderken karşılaştım. Yine o sıcacık gülümsemesiyle “merhaba AzaZeL matmazel” dedi. Ne kadar hoşuma gidiyor AzaZeL matmazel demesi tahmin edebiliyorsunuzdur. Kızarıp bozararak ben de ona “merhaba HKE Dam” dedim. Gece evine alışıp alışmadığım konusunda koyu bir sohbete başlamıştık. Zaman o kadar güzel akıyordu ki farkına bile varmıyordum nerede olduğumun, saatin kaç olduğunun…. Tam o sırada Yüksek Rahibe ve Kızılçaylakların yüksek Rahibesiyle karşılaştık. Ben bu duruma biraz bozuldum ama Dam her zamanki muhteşem gülümsemesiyle “merhaba hanımlar” dedi. Onun sesinde hiçbir değişim olmadığını anladığımda kendimi kötü hissetmeye başladım. Tam o sırada her zamanki mükemmelliğiyle Yüksek Rahibe Z bana saatin geç olduğunu güneşin doğmak üzere olduğunu belirtip odama gitmemin faydalı olduğunu söyledi. Ona ne kadar teşekkür ettim bilemezsiniz. Ayaklarımı sürüye sürüye de olsa havanın temiz kokusunu içime çekip oradan uzaklaştım. Yatakhaneye giden merdivenleri yavaş yavaş çıkarken çıtırtılar duyduğumu sandım. Tereddüt etmeden duraksadım ve çıtırtılara kulak kabarttım. Ayak sesleri mi duyuyordum yoksa bu duyduğum benim sorularla dolu olan kafamın oyunu muydu anlayamadım. Dinlemeye devam ederken birden ses kesildi. Yine benim yanılgım olduğunu düşünerek odamın kapısını açtım. Aman tanrım bu gördüğüm de neydi?
Afallamış adeta darmadağın olmuştum nasıl girdiğini, neler olduğunu anlamadan bana sarılması beni iyice kendimden götürmüştü. Kim olduğunu tekrar görmek için kollarından ayrıldım. Birkaç adım gerilememle onu daha net görmeyi başardım. İşte oradaydı, tam karşımda… Ama neden gelmişti? Ya da nasıl gelmiş ve odama kadar gelmeyi başarmıştı? Bunları sormak için derin bir nefes aldım fakat o birden ağlamaya başladı. Geride bıraktığımı sandığım o büyük aşkım, hayatıma girdiği andan beri binlerce kez beni mahveden sevgili… Onu ne kadar özlemiş olsam da ondan uzak durmayı kendime bir borç bildiğim sevgilim… Jacker…
Umursamaz görünmeye çalışarak “hey! Burada ne işin var? Nasıl girebildin buraya?” deyiverdim. Sakinleşmemi ve kısacık bir konuşma yapıp hemen gideceğini belirtti. Onun söylediklerine duymak istemiyordum fakat sesini duymayı bile çok özlediğimi fark ediyordum.
İsteksizce oturdum. Tam karşısına. Yüzünü daha net görebilmek için tam karşısına oturmuştum. Her seferinde beni ne kadar büyülediğini unutarak söylediklerini duymaya çalışıyordum.
Başından geçenleri kısaca özetledikten sonra “Kızımı kaybettim. O öldü. Ve beni Ebra’ya bağlayan tek şey o olduğu için şimdi ondan da kurtuldum, bir tek sen ol istiyorum. Bu yüzden buraya kadar geldim.” Dedi. Duymak istediğim sözcükler bu olmasa da bunları duymak bile bir başka hissetmemi sağlamıştı.
Ona ne diyeceğimi bilemeden gitmesi gerektiğini ve onu arayacağımı söyledim. Bir anda gözde kayboldu… Onu çok özlemiştim. Bunu bir kez daha fark ettim ve çıkıp gittiği pencereye bakarak gözlerimden yaşların süzülmesine izin verdim. En son ne zaman böyle ağlamıştım ya da ne için bu kadar ağlamıştım? Tekrar başa döndüğümü düşündüm. Onun varlığı yine beni darmadağın edecekti.. gözyaşlarım akmaya devam ederken gelecek günlerin neler getireceğini hayal ederek uykunun sersemletici kollarına kendimi bırakmıştım…